Kurtuluş Savaşı Önce Karadeniz'de Kazanıldı. Dr. Nejat TARAKÇI, Jeopolitikçi ve Stratejist. 25 Kas 2015. Makale. Türk Kurtuluş Savaşı, emperyalizmin kaybettiği ikinci savaş olarak dünya tarihindeki yerini almıştır. İlk savaş 1915 Çanakkale Savaşı idi. ekonomik ideolojik savaş silah siyasi TASAM Türk strateji
UluÖnder Gazi Mustafa Kemal liderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı, milletimizin desteği ile kazanıldı ve düşman kovuldu bu vatan topraklarından. Güneşli, aydınlık yarınlara uyanma vaktiydi artık. Çekilmemiş miydi onca acı, onca kahır.
Kurtuluş Savaşı ve Atalarımız İle İlgili Kompozisyon, Kurtuluş Savaşı Kompozisyon Örnekleri Kurtuluş Savaşı Kompozisyon Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmemizin ardından İtilaf Devletleri Mondros Mütarekesi’nin maddelerine dayanarak yurdun dört bir köşesini işgal etmeye başladılar. Trakya, Ege, Akdeniz ve yurdun birçok bölgesi işgal güçleri tarafından karış
Mersinve Tarsus'un Kurtuluşu. Ankara antlaşmasının taraflarca onaylanmasından sonra, Fransızlar işgal altında tuttukları Kilikya kentlerini kısa süre içinde boşalttılar. Fransızlar'ın Tarsus'u boşalttıkları gün 27 Aralık 1921'de, Adana'daki Türk alayının bir taburu ve bir süvari bölüğü Tarsus'a, 3 Ocak 1922'de de
OKUMALISINOylat Șelalesi Nerede – Nasıl Gidilir - Giriş Ücreti - İnegöl - Bursa. Müze Parkı’nda Ayrıca, Ergenekon Destanı, Kürşat ve 40 Çerisi, Kurtuluş Savaşında Koşan Atlılar, 1453 İstanbul Fethini, Kurtuluş Savaşını ve Çanakkale Savaşını gösteren kompozisyon sergileniyor. Müzenin En Dikkat çeken heykelleri
İstiklalMarşı’nın önemi, İstiklal Marşımızın ulusumuz için önemi, İstiklal Marşı neden önemlidir hakkında yazılmış kompozisyon örneği. İstiklal Marşımızın Ulusumuz İçin Önemi – Kompozisyon. Her ülkenin bir milli marşı vardır. Bizim milli marşımız da “İstiklal Marşı’dır.”. Mehmet Akif Ersoy
AZWAr3. Kurtuluş Savaşı Nasıl Kazanıldı Birinci Dünya Savaşı sırasında cepheye giden 2 milyon 850 bin yiğitten ancak 560 bini sağlam kalmıştı. Bunlardan 600 bini şehit olmuş, bir milyon 500 bini ise yaralanmıştı. Bu yaralıların 700 bini ise ya gözünü, ya kolunu ya da bacağını kaybetmişti. Bu eser; "Kurtuluş mücadelesi nasıl kazanıldı?" sorusunun cevabını merak edenler, "Bu vatan bizim!" diyenler, tarihten ders ve ibret alarak hesabını ona göre yapmak isteyenler için, kısacası bu ülkede yaşayan herkes için yazıldı. Arka Kapak
KONUK YAZAR ZEKİ SARIHAN Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 başlangıcı kabul edildiğinden Kurtuluş Savaşı’nın 100. Yılını kutluyoruz. Bu savaşın aslında Mondros Ateşkes Anlaşması ile başlatmamız yerinde olur. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nın ağır yenilgisine ve savaşa duyulan nefrete rağmen millet gene de boş oturmamıştır. Bölge bölge Müdafaai Hukuk Dernekleri kurmuş, “Millî Kongre” gibi […] Abone Ol KONUK YAZAR ZEKİ SARIHAN Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 başlangıcı kabul edildiğinden Kurtuluş Savaşı’nın 100. Yılını kutluyoruz. Bu savaşın aslında Mondros Ateşkes Anlaşması ile başlatmamız yerinde olur. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nın ağır yenilgisine ve savaşa duyulan nefrete rağmen millet gene de boş oturmamıştır. Bölge bölge Müdafaai Hukuk Dernekleri kurmuş, “Millî Kongre” gibi bir platformda bunları bir araya toplamıştı. Hele 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali bağımsızlığın ancak silahlı savunma ile kazanılabileceği gerçeğini doğrulamıştı. Stratejik geri çekilme, Stratejik hazırlık ve Stratejik saldırı gibi üç aşamadan geçen Kurtuluş Savaşı yıllarında diplomasi ile silahlı savaş birlikte yürütülmüştür. Anadolu ve Trakya’nın işgalcilerden kurtarılmasına kadar yaklaşık dört yıl süren bu “uzun süreli savaş”ın zaferle sonuçlanmasının temel nedenleri kanımca şunlardır DEVRİMLER ÇAĞI İDİ 20. Yüzyıl, Devrimler Çağı idi. Türk Kurtuluş Savaşı, 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde verilmiştir. Dünya fokur fokur kaynıyordu. O yüzyılın ilk büyük devrimi 1905 Rus Burjuva devrimidir. Rusya bu devrimle Meşrutiye yönetimine geçmiştir. Bunu 1907 İran, 1908 Türk İkinci Meşrutiyet ve 1911 Çin devrimleri izlemiştir. Birinci Dünya Savaşı, taşları yerinden iyice oynatmıştır. Rusya’da önce 1917 Şubat devrimiyle Çarlık yıkılmış, bunu bütün dünyayı sarsan Ekim Devrimi izlemiştir. Hindistan, Mısır kaynıyordu. Avusturya ve Macaristan’da, Almanya’da cumhuriyet ilan edilmişti. Türkiye’ye göre daha zayıf devlet gelenekleri bulunan bütün Kafkas milletlerinin bu dönemde bağımsızlıklarını kazandığını hatırlamak bile yeter. Denebilir ki Türkiye dünya devriminin içinde nerdeyse bir ada gibi kalmıştı. O dönem Türkiye halkının, özellikle aydınlarının bu gerçeği görmedikleri söylenemez. Aksine her şeyden haberdardılar ve bu gelişmeler onlara büyük bir cesaret veriyordu. İzmir’in işgalini protesto etmek için yapılan mitinglerde birçok konuşmacı, milletlerin uyanış ve devlet olma çağında Türkiye’nin köleleştirilemeyeceğini haykırıyorlardı. TÜRKLER BAĞIMSIZ YAŞAMAYA ALIŞKINDILAR Kurtuluş Savaşı’nın zaferini kolaylaştıran ikinci etken, Türklerin devletsiz yaşamaya tahammül edemeyeceği idi. Yirminci Yüzyılın başlarına kadar sömürgeciler, Asya, Afrika ve dünyanın başka bazı yerlerinde geniş toprakları sömürgeleştirmişlerdi. Henüz sömürgeleştirilemeyen üç devlet vardı Çin, İran ve Osmanlı Devleti. Bu ülkelerin devlet gelenekleri güçlüydü. Birçok milleti yönetimi altında tutan Osmanlı Devletinin 600 yıllık bir tarihi vardı. Bu durum millette “Türkler devletsiz yaşayamaz” duygusunu pekiştiriyordu. Mitinglerde en çok vurgulanan ikinci gerçek budur. TÜRKLER SAVAŞÇI BİR MİLLETTİ Türk milletinin en önemli özelliklerinden biri, savaşmasını bilmesiydi. Tarihin çeşitli evrelerinde giriştiği savaşlarda yenildiği de olmuştu ama savaşma ve ordu kurma kabiliyeti Türkleri uzun süre tarih sahnesinde etkin bir unsur olarak tuttu. Yöneticilerinin yanlış ata oynayarak ülkeyi soktuğu Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkılması milletin esarete razı olması sonucunu doğuramazdı. Üstelik İttihat ve Terakki yönetimi altında ordu gençleştirilmiş ve savaşlarda ordu mensupları Yakup Kadri’nin daha 1919’da İkdam’da yazdığı gibi kerpiç gibi pişmişti. Bu birikimdir ki, Kurtuluş Savaşı’nda yeni bir ordunun kurulmasını sağladı. TÜRKİYE BÜYÜK BİR ÜLKEYDİ Türkiye toprakları, savaş sırasında Arabistan’a doğru uzanan parçası tırpanlanmış da olsa, kalan topraklarıyla gene de geniş bir ülkeydi. Bir küçük ada ülkesi veya son zamanlarındaki Bizans gibi bir şehir devleti olsaydı, çabuk teslim alınabilirdi. Oysa Türkiye Yunan işgali altına alınan Trakya’yı saymasak bile Üsküdar’dan Erzurum’a, Rize’den Muğla’ya, Mardin ve Hakkâri’ye kadar geniş topraklara sahipti. Bu toprakların İstanbul, İzmir, Antalya gibi kıyı kentlerini, Urfa, Maraş, Antep gibi işgal bölgesinin sınırında bulunan kentleri işgal etmek mümkün olabildi ama saldırganlar iç bölgelere giremediler veya Yunanlıların işgallerinde olduğu gibi buralarda tutunamadılar. Bunun nedeni coğrafi yapının buna elverişli olmaması kadar, buradaki halkın Türk Müslüman nüfusu barındırıyor olmasıydı. Kurtuluş orduları buralarda hem mevzilenebilirler hem da halktan yoğun destek alabilirlerdi. Ankara işgale uğrasaydı başkent Kayseri olacak, gerektiğinde daha da doğuya taşınacak ve kurtuluş mücadelesi devam edecekti. TANZİMAT YENİLİKÇİLİĞİNİN ETKİSİ Türkiye Kurtuluş Savaşında Tanzimat’la girilen modernleşme akımının çok yararını gördü. Yalnız askerî komuta heyeti değil, vali, mutasarrıf gibi sivil yöneticilerin büyük çoğunluğu, gazeteci ve öğretmen gibi aydınlar da modern bir eğitimin ürünüydüler. İdeolojik üstünlük onlardaydı. Bu olgu olmasaydı, işgale karşı gene ayaklanmalar olurdu. Fakat milletin kuvvetlerini nerede, nasıl kullanacağını bilen, doğru stratejik ve taktikler kullanan bu kadrolar, dünya ve ülke koşullarını doğru hesap eden bir birikime sahiptiler. Bu birikim Mısır, Irak, Suriye, hatta Hindistan gibi ülkelerde olmadığı için onların bağımsızlıklarına kavuşmaları daha geç olmuştur. KARŞI TARAF ARASINDA ÇELİKİLERİN YERİNDE KULLANILMASI Türkiye Almanya ile birlikte Birinci Dünya Savaşı’na girdiğinde karşısında İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya gibi güçlü bir blok vardı. 1917’deki devrimle Rusya savaştan çekildi. Türkiye yalnız bir düşmandan kurtulmakla kalmadı, güçlü bir dost ve müttefik kazandı. Türkiye sırtını sosyalist dünyaya dayadı. Öteki İtilaf Devletleri arasında da güçlü bir birlik yoktu. Bundan yararlanan Ankara, bu devletlerin birbiriyle geçimsizliğinden yararlandı. Ege’de Yunanlıların rakibi olan İtalyanlar, Kuvayı Milliye’yi kolladılar. Fransızlar, şehir savaşlarında yorgun düşüp silahlarını da bırakarak ülkeyi 1921 yılı sonunda terk ettiler. Türkiye düşmanını teke indirerek bütün gücüyle onun üstüne yürüdü. Bu düşman İngiltere ve onun desteklediği Yunan Ordusu idi. Belli başlılarını saydığımız bu etmenlerden ötürü, Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı kazanacağını gözüne kestirdi ve bu mücadeleye atıldı. Bu koşullar bir araya gelmeseydi veya bunların bazıları eksik kalsaydı, örneğin Türkler tarih sahnesine çıkmış yeni bir topluluk olsaydılar, ülke çok geniş olmasaydı, Sovyet Devrimi yapılmamış bulunsaydı, emperyalistler arasında çelişkiler olmasaydı ve bu savaşı yönetenler, modern bir eğitim almamış olsalardı Kurtuluş Savaşı zafere ulaşamaz veya bağımsızlık, belki İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar ertelenirdi. Video haberler için YouTube kanalımıza abone olun
TBMM Hükümeti, Mustafa Kemal’in başkanlığında iç ve dış düşmanlarla savaşa başladı. Bu savaş, Kurtuluş Savaş’ıydı. Hükümet, kararlı tutumuyla ilk başarısını Doğu Cephesi’nde gösterdi. Ruslarla 16 Mart 1921’de Moskova Antlaşması yapıldı. Türk ordusu, Batı Cephesi’nde, İnönü’de Yunanlılar karşısında zafer kazandı 10 Ocak 1921. Ancak Yunanlılar, güçlerini artırıp, yeniden saldırıya geçtiler. Amaçları, Eskişehir ve Kütahya’yı alıp Ankara’ya yürümekti. Yunanlılar, İnönü’de Türk ordusuyla tekrar karşı karşıya geldiler. İsmet Paşa komutasındaki Türk ordusunun üstün direnme gücü karşısında Yunanlılar yenildi 21 Mart -1 Nisan 1921. Yunanlılar üst üste yenilince daha büyük hazırlığa Temmuz 1921’de tekrar saldırdılar. Afyon, Kütahya ve Eskişehir Yunanlıların eline geçti. Türk daha fazla kayıp vermemek ve durumunu güçlendirmek için Sakarya ırmağının doğusuna çekildi. Bu durum TBMM’de büyük heyecan uyandırdı. Çünkü düşman Ankara’ya doğru ilerliyordu. Bunun üzerine, Mustafa Kemal, Başkomutanlığa getirildi. İlk önce ordunun gereksinimlerinin karşılanması için Türk milletinden yardım istedi. Bunun üzerine herkes elindeki bütün olanaklarla Türk ordusuna destek oldu. Yunanlılar, Türk ordusunun güçlenmesine fırsat vermemek için ilerlemelerini hızlandırdılar. Sakarya ırmağının batısına kadar geldiler. Burada Türk ordusuyla karşılaştılar 23 Ağustos 1921. İki ordu arasındaki savaş 22 gün 22 gece sürdü. Türk ordusu parlak bir zafer daha kazandı 13 Eylül 1921. Yunanlılar, geri çekilmek zorunda kaldılar. Bütün yurtta şenliklerle kutlanan bu zafer den sonra Mustafa Kemal’e Türkiye Büyük Millet Meclisi, mareşallik rütbesi ile gazilik unvanı verildi 19 Eylül 1921. Bu zafer, Türk ulusunun öz güvenini büsbütün artırdı. Ancak, düşmanın, yurttan tümüyle atılması gerekiyordu. Bu amaçla Mustafa Kemal, büyük bir savaş hazırlığına daha girişti. Ordumuzu güçlendirdi. Fevzi Paşa ve İsmet Paşa gibi komutanların ileri gelenleriyle birlikte birlikte, son bir saldırı planı hazırladı. Büyük saldırı,26 Ağustos 1922 sabahında Ağustos günü Dumlupınar’da yapılan Başkumandandan Meydan Muharebesi’yle düşman, yenilgiye uğratıldı. Mustafa Kemal, ünlü emrini verdi “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz dir, ileri!” Bunun üzerine Türk ordusu, düşmanı İzmir’e kadar kovaladı. 9 Eylül günü, kalan düşman askerleri, rıhtımdaki gemilere binerek kaçtılar. Böylece yurdumuz, düşmandan temizlenmiş oldu ve bağımsızlığına kavuştu.
. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Misak-ı Milli sınırları içinde ülke bütünlüğünü Kurtuluş Savaşı, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun Kurtuluş Savaşı, I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nunİtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Misak-ı Milli sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için girişilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadele. Ayrıca İstiklal Harbi ya da Milli Mücadele olarak da bilinir. 1919-1922 yılları arasında gerçekleşmiş ve 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile resmen sona ermiştir. Kurtuluş Savaşı, dört belirgin döneme ayrılabilir Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemi Mondros Mütarekesi'nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918'den, Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu müfettişi olarak Anadolu'ya yola çıktığı 19 Mayıs 1919'a kadardır Örgütlenme dönemi Mayıs 1919'dan, Ankara'daki Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı Nisan 1920'ye kadardır. Hakimiyetin sağlanması dönemi Nisan 1920'den, Londra Barış Konferansı'nın ikinci safhasının başladığı Mart 1922'ye kadardır. [1] Barışın sağlanması dönemi Mart 1922'den, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923'e kadardır. İstanbul işgali, Kasım 1918 Yunan zırhlısı "Kilkis" yanındaki muhrip "Psara" 6 Kasımda Boğazlar silahsızlandırıldı. 7 Kasımda işgal güçleri Çanakkale'den geçti. 13 Kasım 1918'de Osmanlı'nın başkenti İstanbul'a müttefik askerleri geldi. 23 Kasım 1918'de Ahmet İzzet Paşa yeni hükümeti kurdu. 9 Şubatta Hadisat gazetesinde Süleyman Nazif 'Kara Gün' başlıklı bir yazı yazdı. Türk milletinin böyle bir işgali yaşamadığını ve bunu kaldıramayacağını söyledi. İtilaf devletleri Türk halkının tepkisini çekmemek ve işgalin haklılığını kanıtlamak için işgalin geçici olduğunu amacının Padişahlığı, halifeliği, azınlıkları korumak olduğu. Padişahlık makamının kaldırılmadığını ve İstanbul'dan verilecek kararların geçerli olduğunu ilan etti. İstanbul sularına 55 parçalık donanma demirledi ve 3000 civarında asker karaya çıkarılarak işgal hızlandırıldı.[kaynak belirtilmeli] Çoğunluğu İngilizlerden oluşan bir subay grubu ve asker grubu meclisi bastı ve kapattı. Böylece TBMM açılana kadar halkın sesi kesildi. Milliyetçi ve milli mücadelenin devamını sağlamak amacını güden milletvekillerini Malta'ya sürgüne gönderdiler. Bu vekillern bir kısmı 1921'de bir kısmı da 1922-1923 arasında Anadolu'ya döndüler. Kuva-i Milliye Ana madde Kuva-i Milliye İttihat ve Terakki yönetiminin, gizli bir teşkilat olan Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla Anadolu ve Rumeli'de savaş sonrası bir direniş hareketi örgütlediği anlaşıldı. Direnişin amacı, doğu illerinin Ermenilere, Ege bölgesinde bazı yerlerin Yunanlılara ve Adana yöresinin Fransa kontrolündeki Suriye'ye verilmesini öngören girişimlere karşı mücadele etmekti. Yanı sıra, savaş yıllarında çeşitli yöntemlerle önemli servete ve yerel iktidara kavuşan İttihat ve Terakki yanlısı zümrelerin konumlarının korunması, savaş sırasında sürülen gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının geri dönmesinin önlenmesi, bundan dolayı çıkabilecek karışıklıklar nedeniyle müttefik devletlerin olası müdahalesine karşı konulması amaçlanmaktaydı. 1919 başlarından itibaren Kuva-i Milliye milli kuvvetler adıyla silahlanan bazı gruplar, Ege ve Karadeniz bölgesinde Rumlara, Güneydoğu'da ise Ermenilere karşı çatışmalara girdiler. Bu grupların çoğu 50 ila 200 kişilik düzensiz kuvvetlerden oluşmakta ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olduğu bilinen kişilerce yönetilmekteydi. 1919 Şubat ayında Müttefik Yüksek Komutanlığı, Anadolu'da asayişi sağlamak amacıyla üst düzey bir Türk komutanının özel yetkilerle donatılarak Anadolu'ya gönderilmesini önerdi. 15 Mayıs 1919'da "Anafartalar Kahramanı" ve "Fahri Yaver Hazreti Şehriyari Padişahın Onursal Yaveri" Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu komutanı ve Anadolu Genel Müfettişi sıfatıyla, padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından Anadolu'ya gönderildi. İzmir işgali, Mayıs 1919 Daha çok bilgi için İzmir'in İşgali Yunan askerlerinin İzmir'e gelişi İzmir'in işgali düşüncesi 1919'un Şubat ortalarında Yunanistan başbakanı Venizelos'un önerisiyle, İngiltere başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atıldı. İzmir'in İşgali, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Paris'te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla ortaya çıktı. ABD başkanı Wilson bu öneriye önce kesinlikle karşı çıktı, ancak 25 Mart dolayında daha esnek bir tavrı benimsedi. 7 Mayıs ta İngiltere, ABD ve Fransa, Yunan donanmasının İzmir'e gönderilmesinde mutabık kaldılar. İzmir'in işgali kansız İmparatorluğunun son padişahı Sultan Mehmed Vahdettin Halife kimliğini ve parçalanan imparatorluğun padişahı ünvanını korumak için İngilizler ve Yunanlılar başta olmak üzere tüm müttefiklerle iyi İzmir'in işgalini 1 gün önceden bildiğinden İzmirdeki Osmanlı Ordusuna karşılık vermemesini emretmiştir. Böylece İzmir'deki Osmanlı Ordusu hareketsiz kaldı ve Yunanlılara teslim oldu. İşgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan evzon askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk subayları sahil şeridine dizdiler. Aziz Nesin bu olayı daha sonra araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı Bir Türk Subayı Evzon askerinin "Zito Venizelos" diye bağırmasını istediği halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon askerleri şehri her gezdiklerinde ve subaya geri döndüklerinde bir kez süngüleniyordu. Bu Türk Subayı 22 kez süngülendi ve şehit oldu. Yunanlılar daha ilk gün birçok Türk asker ve vatandaşı öldürdü. Böylece işgal daha ilk günde 400 kişiye mâl oldu. İşgal başladığı sıralarda, bu görüntüye daha fazla tahammül edemeyen gazeteci Hasan Tahsin, silahını çekip ateşleyerek en öndeki Yunan bayraktarını başından vurmuştur. Bu hareket, Kurtuluş Savaşı'nı başlatan ilk kurşun olarak kabul edilir. İzmir'in işgali ile Türk halkında var olan fakat yetersiz komutanlar yüzünden kullanılamayan mücadele eteneği tekrar uyandı ve İzmir'deki bir kısım asker istifa ederek milli mücadeleye katıldı. Aynı zamanda İzmir'de kalan Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu'ya göç etti. Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin tavırlarına ve yaptıkları eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu'daki milli mücadeleye destek vermek amaçlı olarak göç ettiler. "Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerlerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek şehit edildi. Şehrin diğer yerlerinde de olaylar, yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türkler'e ait evler ve işyerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon'un 18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi. barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlılar ilk gün 400 Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün içinde kadar Türk öldürüldü."[2] İzmir kenti ile birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil şeridi, Çeşme yarımadası ve Belkahve'ye kadar İzmir'in hinterlandı da işgal edilmiştir. 1920 Nisan'ından sonra Yunan ordusu İzmir'den harekete geçerek, Bursa, Eskişehir, Kütahya ve Afyon'a kadar Batı Anadolu'nun büyük bir bölümünü de işgal altına almıştır. Örgütlenme Dönemi, Mayıs 1919 - Mart 1920 Daha çok bilgi için Türk Kurtuluş Savaşı'nın düzenlenmesi Yunan Ordusunun Panormos Bandırma'a girişi Yörük Ali Efe Gurubu Sivas Kongresi Delegeleri toplu halde Paris'te toplanan uluslararası Barış Konferansı, o günlerde açıklanması beklenen Türk Barış Antlaşmasını, 1919 Mayıs başlarında belirsiz bir geleceğe erteledi. 15 Mayıs'ta Yunan kuvvetleri, müttefik devletlerin kararıyla İzmir'i işgal etti. Ulusal bir felaket olarak görülen bu olay, Türkiye çapında müthiş bir ulusal tepkiye yol açtı. 23 Mayıs'ta Fatih ve Sultanahmet'te Türk siyasi tarihinin o güne kadarki en büyük kitle gösterileri düzenlendi. Direniş fikri, İttihat ve Terakki yandaşlarının görüşü olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayıldı. 21 Haziran'da Mustafa Kemal, Anadolu'daki en önemli askeri birliklerin komutanları olan Kâzım Karabekir, Refet ve Ali Fuat Paşalar ve Ege bölgesinde asayişi sağlamakla görevlendirilen Rauf Bey ile Amasya'da buluşarak Amasya Tamimi'ni yayımladı. Bildiri, ulusal bağımsızlığın ancak ulusun "azim ve iradesi" ile sağlanacağını vurgulayarak, ülke çapında bir direniş hareketinin işaretini vermekteydi. 23 Temmuz'da Kâzım Karabekir'in öncülüğünde Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Kongresi, askeri görevlerinden istifa eden Mustafa Kemal'i kongre başkanı seçti. Kongre, Doğu illerinin Ermenistan'a verilmesi olasılığına karşı direnme kararı alırken, Türkiye'nin kalkınması için Amerikan mandası fikrine açık kapı bırakmamaktaydı. 4 Eylül 1919'da Türkiye'nin her yanından gelen delegelerin katılımıyla Sivas'ta toplanan kongrede, genel seçimler yapılıp yeni Mebusan Meclisi kuruluncaya kadar İstanbul hükümetiyle tüm resmi bağların kesilmesi kararlaştırıldı. Ülke çapında yeni bir idari ve siyasi örgütlenme kurmak amacıyla bir Heyet-i Temsiliye kuruldu. Kasım ayında Adana, Maraş, Antep ve Urfa'nın Fransızlarca işgali üzerine, Heyet-i Temsiliye tarafından yönlendirilen direniş hareketi başlatıldı. Direniş umulmadık bir hızla başarıya ulaşarak 1920 Mayısı'nda Fransızları ateşkese zorladı. Osmanlı Meclisinin açılması ve Misak-ı Milli, Kasım 1919 - Ocak 1920 Aralık ayında yapılan genel seçimler sonucunda son Osmanlı Meclis-i Mebusanı 1920 oluştu. Meclise Anadolu'dan sadece Milli Mücadele yanlısı milletvekilleri seçildi. İki ayrı ilden milletvekili seçilen Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a gitmeyi reddetmesi üzerine, Sivas Kongresi başkan vekili olan Rauf Orbay Meclis reisliğine seçildi. 28 Ocak 1920'de Mebusan Meclisi daha sonra Misak-ı Milli adıyla anılan “Ahd-ı Milli Beyannamesi”ni kabul etti. Beyanname, Mondros Mütarekesi sınırları içinde tam bağımsızlık sağlanıncaya kadar mücadeleye devam etmeyi öngörmekteydi. Osmanlı Meclisinin kapatılması, Mart 1920 16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan da dahil olduğu halde Babıali ve bütün hükümet daireleriyle beraber İstanbul, İngilizler tarafından cebren ve resmen işgal edilmiştir. İngiliz birlikleri İstanbul'daki önde gelen Milli Mücadele yanlısı milletvekillerini tutukladılar. Ayrıca telgrafhaneler de işgal altına alınmış ve resmi makamlar arasında iletişim imkânı kalmamıştır. Bu şartlara göre, Anadolu, İstanbul ve resmi makamlarla ortak hareketten mahrum kalmıştır. İstanbul’daki olağanüstü hal, ortaya Osmanlı Devletinin kimin idaresi ve hangi güçlerin kanunlarının geçerli olduğu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu durumda Mustafa Kemal Temsil Heyetinin başkanı olarak "Bu hareketin Anadolu’da Osmanlı Kanunlarının yürürlüğünü engellemeyeceğinden ve her ne şekilde olursa olsun alınacak önlemlere Osmanlı milleti uygarlık yeteneği özellikle dikkat çekici bulunduğundan kanun dışında hiç bir işlem yapılmaması ve bütün görevlerin özenle yapılması hayatımızın gereklerindendir" diye genelge yayınlamıştır [3]. Bunun üzerine Meclis 18 Mart 1920 bir toplanarak kendini feshettiğini açıkladı. Meclisin kendini feshettiği açıklaması Padişah’ın Nisan 11 1920'de ikinci meşrutiyetin sona erdiğini açıklaması ile bir başka Meclis oluşturma yolunu kapatmıştır. Aynı gün Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah'ın, "Padişah ve Halife kuvvetleri dışındaki millî kuvvetleri kâfir ilan eden ve katlinin gerekli" olduğunu bildiren fetvası "Takvim-i Vekayi"de yayınlandı. Padişah Osmanlı Devleti'nin tarihinde bir bölümü kapatmayı amaçlamış ve kendi otoritesi dışında bulunan bütün güçlerin millî kuvvetleri devlet karşıtı olduğunu ilan etmiştir. Padişah ve atadığı hükümetler Osmanlı devletinin idaresine tek otorite durumuna gelmişlerdir. Hakimiyetin sağlanması, Mart 1920 - Mart 1922 Büyük Millet Meclisinin açılışı Yunan Ordusunun Edirne'ye girişi 12 Temmuz 1920 Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri karşı taraflara Anadolu'yu kendisinin temsil ettiği ve onun içinde olmadığı hiçbir barışın geçerliliği olmadığını kabul ettirmesi çabasıdır. Bir yandan uluslararası destek ve yardım arayışına girilerek, Batum'un geri verilmesi karşılığında Sovyetler Birliğinden mali yardım sağlandı. Öbür yandan Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki düzensiz direniş gruplarını tasfiye ederek düzenli bir ordunun kurulması için adımlar atıldı. Askeri olarak karşısına çıkacak bütün güçlerle baş edebilecek düzeyde olduğunu kanıtladı. Büyük Millet Meclisi açılması, Nisan 1920 Osmanlı Meclisinin fes edilmesi yeni bir meclisin, bir kurucu meclisin, gerekliliğini doğurmuştu. Kurucu Meclis ve seçimlerle ilgili 19 Mart 1920'de bir bildiri yayınladı. Sultan İstanbul'da idi ve Mustafa Kemal "olağanüstü yetkilere sahip bir meclis" olarak takdim etti. Seçimlerin yapılması için yayınlanan bu bildiri uyarınca, yurdun her yerinde seçimler yapıldı. 16 Mart 1920'deki baskından kurtulan milletvekilleri gizlice Ankara'ya geçtiler. Bolu Düzce, Hendek bölgesinde başlayan ve Nallıhan, Beypazarı çevresine sıçrayan bakınız İsyanlar İç Cephe ayaklanma olayları oldu. Bu olaylardan dolayı, seçilen milletvekillerinin tümünün gelmesi beklenilmeden, Millet Meclisi'nin açılma hazırlıkları yapıldı. Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de Ankara'da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde toplandı. Bu tarihten itibaren İstanbul hükümetinin etkisi İstanbul kenti ve çevresiyle sınırlı kalırken, Ankara'da oluşturulan Meclis ve hükümet, fiilen Türkiye'nin yönetimini ele aldı. Mustafa Kemal 24 Nisan 1920'de Meclis Başkanı seçildi İsyanlar İç Cephe Mustafa Kemal Paşa, Çerkes Ethem Bey ve Kuva-yi Seyyare askerleri Tekâlif-i Milliye Kanunu ile, ordunun finansmanı için ağır vergiler kondu. Vergi vermeye ve askere alınmaya karşı koyanları sindirmek için İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Tek celsede idam kararı alma yetkisine sahip olan İstiklal Mahkemeleri, Ergun Aybars'ın araştırmalarına göre 2000 dolayında idam kararı verdi. Kuva-yı Milliye'yi dağıtma girişimi bazı bölgelerde başarılı olurken, bazı Kuvayı Milliye birliklerinin yoğun direnişiyle karşılaştı. Kasım 1920'de başlayan ve Ocak 1921'de yenilgiye uğratılan Çerkez Ethem İsyanı bu direnişlerin en önemlisidir. Ermeni Savaşı Doğu Cephesi Kâzım Karabekir Gümrü Antlaşması'nı imzalamak için yola çıkmadan önce Dünya Savaşı sonunda Kuzeydoğu cephesi Müttefik devletlerin talebi doğrultusunda 1914 Osmanlı-Rus sınırına çekilmişti. Bu sınır Ardeşen-Yusufeli-Oltu-Bayezit hattından geçiyordu. Sınırın öte yanında 1918'de Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. 1920 Eylülünde Türk-Rus mutabakatının sağlanması üzerine 28 Ekim 1920'de Kâzım Karabekir komutasında harekete geçen Türk kuvvetleri, 10 gün süren bir harekât sonunda Ermenistan'ı kesin yenilgiye uğrattı. Bu harekâtta Türk tarafı 46 şehit verdi. 1 Aralık'ta imzalanan Gümrü Antlaşması ile Türk-Ermeni sınırı, 1878 öncesindeki Osmanlı-Rus sınır hattına çekildi. Bu sınır, bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırıdır. 2 Aralık'ta Kızıl Ordu Ermenistan'ı işgal ederek bağımsız Ermenistan'ın varlığına son verdi. Fransız Güney Cephesi 9 Şubat 1921'de Antep'in teslimiyle Fransız Ordusuna esir düşen Türkler Türk-Fransız Cephesi veya Güney Cephesi Kurtuluş Savaşı Milli kuvvetlerin Fransız lejyoner birliklerine Fransız, Cezayir ve Ermeni Askerlerinden oluşan karşı verdikleri savaşı kapsamaktadır. İngilizler Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler. İşgalin sonlandırılmasında Sütçü İmam'ın oğlu Karayılan Mehmet 6400 civarında şehit vererek Fransızlara kendi birliğinin onlarca misli kayıp verdirdi böylece Karayılan Antep'te efsane oldu. Maraş’ta, Sütçü İmam’ın önderliğini yaptığı mücadele sonunda Maraş’ta tutunamayan düşman şehri terk etmek zorunda kaldı 12 Şubat 1920. Urfa şehrinde Ali Saip Ursavaş Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttılar. Antep halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandı. Üsteğmen Salih’in Şah arkasından TBMM ile Ankara Anlaşması’nı yaptılar ve işgal ettikleri yerleri boşalttılar. Yunan Savaşı Batı Cephesi Afyonkarahisar civarında Türk güçlerinin ileri atılımı 20 Temmuz 1921'de işgal edilen Eskişehir'deki Yunan birliği Buradaki Savaşlar,İzmir-Bursa-Balıkesir-Kütahya-Eskişehir hattında gerçekleşti. Müttefik devletler tarafından 18 Nisan 1920'de Paris'in Sèvres banliyösünde ilan edilen Sevr Antlaşması Türkiye'den önemli bazı toprakların alınmasını ve Türk devletinin müttefikler kontrolü altında bir tür yarı-bağımsız statüde yönetilmesini öngörmekteydi. Türk tarafının anlaşmayı imzalamaktan kaçınması üzerine müttefikler, Yunan ordusunu Anadolu içine sevk ettiler. Temmuz ayında Bursa, Ağustos'ta Uşak Yunanlılar tarafından işgal edildi. Yıl sonunda Yunan ordusu Eskişehir ve Kütahya'yı tehdit etmeye başladı. Bu sırada çıkan Çerkez Ethem İsyanı Türk savunmasını zor durumda bırakarak, Yunanlıların mevzilerini ilerletmesine yardımcı oldu. Batı Cephesi komutanlığına atanan İsmet Bey, Ocak 1921'de Birinci İnönü Muharebesi ve Mart 1921'de İkinci İnönü Muharebesi'nde Yunan ilerlemesini durdurdu. İnönü zaferleri, milli ordu projesinin başarısını kanıtlayarak hükümetinin otoritesini pekiştirdi, Milli Mücadelenin nihai zaferine olan güveni sağladı. 27 Mart'ta Afyon'un kaybedilmesi bu zafer duygusunu ancak kısmen gölgeleyebildi. Temmuz 1921'de Yunan Kuvvetleri Garp Cephesi ordularını Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilgiye uğratarak çevirme harekatıyla yok etmek üzereyken, komutayı bizzat ele alan Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa, Türk birliklerini süratle geri çekerek Sakarya nehri kıyılarına çektiler. Ancak 23 Ağustos - 13 Eylül arasında süren Sakarya Meydan Muharebesi ile Yunan taarruzu püskürtüldü. Bu zafer nedeniyle Mustafa Kemal Paşa'ya müşir mareşal rütbesi ve Başkumandan payesi verildi. Nihayet 26 Ağustos 1922'de Afyon'un doğusundaki mevzilerden taarruza geçen Türk ordusu, 30 Ağustos'taki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde Yunanlıları kesin yenilgiye uğrattı. Tamamen dağılan Yunan ordusunun boşalttığı Ege bölgesi birkaç gün içinde Türk kuvvetlerinin eline geçti. Nihayet 9 Eylül'de Türk orduları İzmir'e girerek Yunan işgaline son verdi. Londra Barış Konferansı, Şubat 1921 ve Mart 1922 1921 yazında Londra Barış Konferansı ile müttefikler Sèvres Antlaşmasını Ankara hükümetine kabul ettirmek istediler. TBMM hükümetinin kesin tavrı karşısında Yunan ordusu bu kez Ankara'yı ele geçirmek üzere harekete geçti. Sakarya Meydan Muharebesi bir güç gösterisi olarak gerçekleşti. 1922 yılının ilk yarısı sonuçsuz barış müzakereleri ile geçti. Bu dönemde değiştiriliş Sèvres Antlaşmasını ortaya atıldı. Bu yeni çözüm Sèvres hükümlerini yumuşatılmış şekli olmaktaydı. Barışın sağlanması, Mart 1922 - Kasım 1923 2 Eylül'de esir alınan Yunan Ordusu komutanları soldan sağa komutanı Dimaras, komutanı Başkumandanlığına yeni tayin edilen Trikupis, Kurmay Albay Adnan Bey, komutanı Dighenis Diyenis, Yüzbaşı Emin Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri çizilen sınırların dünyaca kabulünü ve bu sınırlar içinde Cumhuriyet ile yönetilecek devletin ilanını kapsamaktadır. Mudanya Mütarekesi, Eylül 1922 Daha çok bilgi için Mudanya Mütarekesi İzmir'in kurtuluşundan birkaç gün sonra Türk ordusu İngiliz işgalinde bulunan Çanakkale Boğazı karşısında mevzilenerek İngilizlerin çekilmesi için bir ültimatom verdi. Çanakkale Krizi adı verilen bu olay üzerine, 15 Eylül'de başbakan Lloyd George başkanlığında toplanan İngiliz kabinesinin Liberal Parti'li bazı üyeleri ültimatomu reddederek, İngiltere ile Türkiye arasında savaş çıkmasına yol açacak bir politika benimsedi. Ancak İngiliz kamuoyunun sert tepkisi üzerine koalisyon ortağı olan Muhafazakâr Parti hükümetten çekildi. Lloyd George hükümeti 19 Ekim'de düştü. 11 Ekim'de İngiltere ile Ankara hükümeti arasında Mudanya'da ateşkes imzalandı. Ateşkes anlaşması en kısa zamanda İsviçre'nin Lozan Lausanne kentinde bir barış konferansı toplanmasını öngörüyordu. Saltanatın kaldırılması, 1 Kasım 1922 Vahidettin İstanbul’dan Malta'ya gitmek üzere ayrılırken 1 Kasım'da TBMM, İstanbul hükümetinin hukuki varlığına son vererek Türkiye'nin tek ve tartışmasız hakimi oldu. Şeklen "halife" unvanını koruyan VI. Mehmet Vahdettin 10 Kasım'da son Cuma selamlığına katılmış, ancak yaşamına ve özgürlüğüne yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım sabahı Boğaziçi'nde demirli bulunan İngiliz zırhlısı ile Malta'ya sığınmıştır. Bunun üzerine 19 Kasım'da TBMM, veliaht Abdülmecit Efendi'yi halife ilan etmiştir. Lozan Barış Konferansı, Kasım 1922 Lozan Barış Konferansı'nda Türk heyeti ön sıra; soldan sağa Reşit Saffet, Zülfü, Rıza Nur, İsmet, Zekâi, Muhtar, Münir, arka sıra; Atıf, Yahya Kemal, ?, Ruşen Eşref, Mustafa Şeref, Tahir, Cevat, Tevfik, Sabri, Seniyettin, ?, Mehmet Ali, Zühtü, Şevket, Yusuf Hikmet, Süleyman Saip, Fuat, Celâl Hazım, Hüseyin Daha çok bilgi için Lozan Barış Konferansı 20 Kasım 1922'de toplanan Lozan Barış Konferansı'nda Türk delegeleri İsmet Paşa ve Dr. Rıza Nur Bey idi. 4 Şubat 1923'te konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı. Türkiye'de, müzakere edilen anlaşmanın Misak-ı Milli sınırlarından taviz verdiğini belirterek dayatılan koşullara direnen Meclisin feshedilerek yeni Meclis üyelerinin seçilmesi üzerine, 23 Nisan'da yeniden toplanan konferans, 24 Temmuz 1924'te Lozan Barış Antlaşması'nı kabul etti. Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 [değiştir] Daha çok bilgi için Lozan Antlaşması Bu antlaşma ile Türkiye Hicaz, Mısır, Suriye, Filistin, Irak, Kıbrıs ve Oniki Ada üzerindeki tüm haklarından vazgeçti; Batı Trakya'da da bazı koşullarla Yunan egemenliğini kabul etti. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının silahsızlandırılarak uluslararası bir komisyonun yönetimine bırakıldı. Osmanlı borçlarının bir kısmı silinirken, bakiyesinin uzun vadede ve uygun koşullarla ödenmesi kararlaştırıldı. Türkiye'deki gayrimüslim azınlıklara uluslararası hukukun koruması altında bazı haklar tanındı. Buna karşılık Türkiye'nin idari, hukuki, adli ve mali konulardaki bağımsızlığı onaylandı. Antlaşmaya ekli bir protokolle, Türkiye'deki Rum azınlığı ile Yunanistan'daki İslam azınlığın bazı istisnalarla zorunlu mübadelesine karar verildi. Cumhuriyetin İlanı, 29 Ekim 1923 [değiştir] Daha çok bilgi için Cumhuriyetin İlanı 29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece, Türkiye devletinin yönetimi biçimi "Cumhuriyet" olarak, adı "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak belirlendi. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, ilk "Cumhurbaşkanı" oldu bu bilgiler sizin için arkadaşlar.....
Kurtuluş Savaşı İle İlgili Kompozisyon Örneği Kurtuluş Savaşı ve Atatürk İle İlgili Komposizyon Kurtuluş Savaşı ve Atatürk ile ilgili yazı Vatanımızda hür olarak yaşama hakkımıza son veriliyordu. Yüzyıllardır üzerinde bağımsız olarak yaşadığımız bu topraklar düşmanlara veriliyor, bizim de bunu kabul etmemiz isteniyordu. Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi. 19 Mayıs 1919′da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, lideriyle kucaklaşan Anadolu, Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919′da Ankara’ya gelen Atatürk, 23 Nisan 1920′de TBMM’yi kurdu. Böylece hem memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı’nın merkezi Ankara oluyordu. TBMM meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. “Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşü”nden hareketle, düşmanla mücadele kararı alındı. Oluşturulan düzenli ordularla savaşa girildi. İlk başarı, Doğu’da Ermeni çetelerine karşı kazanıldı. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapıldı. Bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar’a büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bunun üzerine Yunan ordusu yeniden saldırıya geçti. Saldırı üzerine Mustafa Kemal, ordularına “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi. Türk askeri, büyük bir azim ve fedakârlıkla bu karara uydu. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesiyle, Türk milleti 1699 Karlofça Antlaşmasından beri ilk defa toprak kazanmaya başlıyordu. Sakarya Savaşı, Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMM tarafından, Mustafa Kemal’e “gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verildi. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı’ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı yılı Ağustosuna kadar, hazırlıklar tamamlandı. Güneydeki Türk birlikle-ri, büyük bir gizlilik içinde Batı cephesine kaydmld”. İstanbul’daki cephane depolarından silah ve cephane kaçırıldı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hâle getirilen toplar onarıldı. Yeni silâhlar satın alındı. Ordumuza taarruz eğitimi yaptırıldı. Bu hazırlıklardan sonra, Gazi Mustafa Kemal’in başkomutan-lığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922′de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis’te vardı. Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922′de İzmir’in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Hain düşmanın, haksızca ve alçakça işgaline “dur” diyen ve kanımızın son damlasını akıtmadan yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya ispatlayan bu büyük zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, bayram yaparak kutluyoruz.
kurtuluş savaşı nasıl kazanıldı kompozisyon